Gece boyunca yağan
yağmurun sonunda kapalı bir hava beklerken bizi öylesine güzel güneşli hava
karşılıyor ki, dün gece uzunca süre yağan yağmurdan eser yok. Sabah çadırdan kafamızı
çıkardığımızda harika bir sonbahar güneşi ve yağmur sonrası toprak kokusunun
harmanlanıp ruhumuzu okşayacağını tahmin edemezdik.
Uzun zamandır
kullandığımız çadırımızın artık değişim zamanı geldiğini kenarlarından azar
azar su almaya başlamasından anlıyoruz. Yeni dönemde yeni eve çıkma kararı
alıyoruz. Taşınma derdimiz yok.
Bugün planımız öğlen
Akyaka’ya ulaşıp saat 12:30’da Akyaka’dan Ören’e giden minibüsü yakalamak.
Ören’de de bir saat kadar dinlenip, denize girip akşam uçağına yetişmek.
Akyaka’dan Muğla’ya gidip oradan Milas’a da gidebiliriz ama Nisan’da deniz
sezonunu açtığımız Ören’de şans bu ya deniz sezonunu kapatma fırsatını
değerlendirmek istiyoruz.
Sabah 06:30’da uyanarak
toparlanmaya başlıyoruz. Önümüzde kalan 14-15 km.lik parkuru sabah saat 07:30
çıkışla 12:30 gibi tamamlamayı düşünüyoruz. Burayı daha önce yürümüş arkadaşların
yorumlarına göre bu parkurun geride bıraktığımız iki güne (Ören-Akbük,
Akbük-Turnalı) göre nispeten daha kolay olduğunu öğrenmiştik.
Sabah uyanıp
toparlandıktan sonra zaman kaybetmeden kamp attığımız zeytinliğin üzerindeki,
işaretlerin de bulunduğu toprak orman yoluna çıkıyoruz ve yürüyüşümüze kaldığı
yerden devam ediyoruz.
Toprak yola çıkar çıkmaz
bir gün önce arkamızda bıraktığımız yolları ve Turnalı’ya dönüp bakıyoruz. Bugün harika
bir güneş var. Daha yola çıkar çıkmaz toprak kokusu burnumuzun dibinde
bitiveriyor. Çevrede adaçayı, kekik, çam ve diğer tüm kokular buram buram
tütüyor. Hele güneş etkisini göstermeye başladığında hafif bir buharlaşma ile
kokuyu burada tarifleyebilmek zor. Manzaralar ve anıların yanısıra bu harika kokular
bu üç günlük yürüyüşümüzden geriye kalanlar arasında başköşede.
 |
Çadırımızı toparlayarak yola çıkmak için son hazırlıkları yapıyoruz. |
 |
Hemen yukarıdaki torak yola çıkıyoruz. Aşağıda Turnalı ve buraya kadar çıkan toprak yol görünüyor. |
Yola çıkar çıkmaz işareti
görüyor, hatta anında bir yol ayrımı ile karşılaşıyoruz. Solumuzdaki tepelerin
ardında Kıran Köyü’ne doğru çıkan toprak yoldan ayrılarak sahile yakın ve
paralel giden yoldan yürümeye devam ediyoruz. Bu yol ayrımında işarete devam
etmek lazım ki kaçırılırsa yolun devamında işaretlerin bulunduğunu, görülmediği
takdirde yeniden geri dönülmesi gerektiğini tavsiye ediyoruz ki gereksiz yere
yorgunluk ve zaman kaybı yaşanmasın.
Yukarıya çıkan toprak yolu
solumuza alarak daha dar bir yoldan yürümeye devam ediyoruz ve 10 dakikalık bir
yürüyüşün ardından peşisıra zeytinliklerin ve içerisinde kulübe türü evlerin
bulunduğu küçük bir yerleşime ulaşıyoruz.
Saat daha uyanmak için
erken gibi gözükse de evlerde kimseler görülmüyor. Evlerin yanından geçerken
burada antik bir yerleşim olduğunu duvar kalıntıları, bugün depo amaçlı
kullanılan kaya mezarından anlıyoruz. Zamana ve talana yenik düşmüş maalesef.
Böyle görüntüleri görünce üzülüyor, tarihin, güzelliklerin kendi elimizle yok
ettiğimizin daha iyi farkına varıyoruz. Amacımız buradaki insanları eleştirmek
veya kötülemek değil. Bu görüntüler Türkiye’nin birçok yerinde var. Tarihi
korumak sadece antik şehirleri ve çevresini SİT alanı ilan etmekle olmuyor.
Zihniyet önemli.
 |
ÖNEMLİ NOKTA!!!! Yürümeye başlar başlamaz yol ayrımı karşımıza çıkıyor. Sağdan denize paralel yürüyor, yukarılara doğru çıkarak iç kesimlere doğru giden sol tarafa girmiyoruz. |
 |
Yol nispeten daha düz. İşaretler yol boyunca taşların üzerinde görülebiliyor. |
 |
Parlak sabah güneşi kendini göstermeye başlıyor. |
 |
Akyaka'ya doğru yürüyoruz ve güneş tam karşıdan vuruyor. |
 |
Mahalle gibi küçük bir yerleşime ulaşıyoruz. |
 |
Zeytinlikler içerisinde evler ve büyük bir kayanın dibine kurulmuş bu son ev karşımıza çıkıyor. Kayanın aslında salt taştan oluşmadığını, evin tarihi kalıntılar üzerine inşaa edildiğini göreceğiz. |
 |
Sağımızda Gökova Körfezi ve Datça Yarımadası. Bu parkur denize paralel yürünüyor. |
 |
Evin karşısındaki kaya mezarı |
 |
Son evin aşağısındaki büyük blok taşlar görülüyor. Muhtemelen gözlem amaçlı kullanılmış küçük bir kale kalıntısı. |
Solda depo amaçlı
kullanılan kaya mezarı ve karşısındaki son evi geçtikten 1 dakika sonra solda
bize sağa patikaya girmemiz gerektiğini gösteren işareti görüyoruz.
Sağa zeytinlikler
içerisinden dik sayılabilecek bir yamaç ve belirgin bir patikadan dikkat ederek
iniyoruz çünkü gece yağan yağmur yerleri kaygan hale getirmiş durumda.
Zeytinliklerin bulunduğu
sırttan inip aşağıda başka dar yola bağlanır bağlanmaz Akyaka yönüne doğru devam
edip 100 metre sonra Akyaka’dan Kıran’a doğru bol zigzaglar ile çıkan köy
yoluna ulaşıyoruz.
Asfalt köy yolundan aşağı
doğru (Akyaka yönü) yürümeye başlıyoruz. Bu yoldan çok uzun yürümeden yaklaşık
1 km. yürüyerek yeniden patikalara gireceğiz.
 |
Mahalleyi arkamızda bırakarak yürümeye devam ediyoruz ve aşağıdaki benzer bir yola inmek üzere patikalara giriyoruz. Aslında bu yolun sonu da birazdan ulaşacağımız asfalta çıkıyor. Bu girişin kaçırılması parkur için kritik bir sorun değil. |
 |
Patikalar üzerinden fazla uzun olmayan bir yamaç inişi yapıyoruz. Solda "r" yol işareti görülüyor. |
 |
Yamaç boyunca geniş bir zigzag yaparak aşağıya iniyoruz. |
 |
Patika belirgin ancak dik |
 |
Güneş önden gelince, yağmur damlaları ve sis ile birlikte olağanüstü ışık oyunları karşımıza çıkıyor. |
 |
Aşağıya doğru inmeye devam ediyoruz. İniş oldukça dik. Kaymamak için dikkatli olmak lazım. |
 |
Zeytinlik inişi tamamlanıyor ve aşağıda bir yola ulaşıyor, Akyaka yönüne doğru (sola) yürümeye devam ediyoruz. |
 |
Kıran'a çıkan köy yoluna ulaşıyoruz. Aşağıya doğru inmeye başlıyoruz. Yukarıda bahsi geçen patikaya girilmemiş olsa, mahalleden sonra bu yola ulaşılabiliyor. |
 |
Akyaka'ya doğru yoldan yürüyoruz. Fotoğraflarla tarifi imkansız harika bir çam ormanı kokusu var çevrede. Gece boyunca yağan yağmurun ertesi sabah bize hediyesi oluyor. |
Yol üzerinde sol tarafta işaretleri
görüyor, tam karşıdan gelen güneşin yarattığı ters ışık oyunlarını hayranlıkla
seyrediyoruz. Tabii güneş çıktıkça artmaya başlayan buharlaşma sonucunda
çevreye salınan çam ağaçlarının kokusu harika. Her sefer birbirinden farklı
olur tamam ama burada 10 kere daha yürüsek böyle bir ortamla karşılaşamayız
herhalde?
Yoldan aşağıya doğru
asfalttan yürüyoruz ve 500 metre sonra karşımıza Karia Yolu tabelası çıkıyor.
Burada aynı zamanda yürüyüşü daha kısa tutup anayola ve sahildeki restoranlara
doğru indiren (Main Road) tabela da bulunuyor. Tabii bu parkur üzerinde olan
bir yönlendirme değil, sadece yönlendirme tabelası. Akyaka 11 km., Turnalı 4
km. diye gösteriyor olsa da Turnalı’dan buraya yaklaşık 5.5 km. yürümüşüz.
Öğlen minibüsünü
yakalayabilmek için hızlı adımlarla asfalttan yürümeye devam ederek 300 metre
sonra bizi yoldan ayırarak soldaki orman yoluna sokan işareti görüyoruz.
Yeniden harika bir çam ormanı içerisinden, tepeleri, patikaları aşarak yürüyor
olacağız.
Tam bu sırada asfalttan
patikaya girmeden önce yukarıda Kıran’dan gelen bir araç yanımızdan geçiyor ve
biraz ileride duruyor. Sohbete alışkın olduğumuzdan yürüyoruz ve her zamanki
gibi “Merhaba gençler. Nereye gidiyorsunuz?, Nereden geliyorsunuz? Neden
yürüyorsunuz?” sorunlarına standart yanıtlarımızı hazırlıyoruz.
İleride duran araçtan genç
biri iniyor ve yanımıza koşarak geliyor.
- Altuğ Abi merhaba ben Halil
Sarıoğlu. diyor.
Son dönemlerde o kadar çok
mesajlaşma yapmıştık ki herkese uzun uzun cevap vermeye çalıştığımızdan adını
hatırlayabildiğimizi söylersek yalan olur.
- Hatırlarsan seninle
Karia Yolu Datça hakkında şu zamanda yazışmıştık.
Bunu dedikten sonra Altuğ’da
jetonlar düşüyor ve sosyal medyanın sanal gerçekliğinin fiziksel gerçekliğe
dönüşebildiğine bir kez daha şahit oluyoruz.
Bizi tanıması, durup
inmesi, ardından tüm ailesinin merhaba demesi çok mutlu ediyor bizi. Güzel
birşeyler yapıyoruz ki faydalanan insanlar tanışmak ve laflamak için
duruyorlar. Ne güzel...
Karşılaştığımızda zeytine
giden sevgili Halil ve ailesine buradan selam, sevgilerimizi gönderiyor, istek
parçalarını çalacağımıza söz veriyoruz. Her ne kadar hatıra fotoğrafı çekilmeyi
unutmuş olsak da bu satırların hatıra niteliğinde olmasını diliyoruz.
Vedalaştıktan sonra orman
yoluna girerek çıkışımız başlamış oluyor. Bu parkur yükselti anlamında
Ören-Akbük-Turnalı’ya göre daha insaflı. Maksimum 300 metreye çıkıp, kısa iniş
çıkışlar ile Akyaka’ya ineceğiz.
 |
Yolun solunda işaretleri görebiliyoruz. |
 |
Yoldan yürümeye devam ediyoruz. |
 |
Yola çıktıktan 500 metre sonra kaşımıza çıkan yol tabelası. "Main Road" tabelası sahil kenarında asfalt yola iniyor. Bilgi amaçlıdır. Sağa sapmadan düz devam ediyoruz. |
 |
GPS ile mesafeleri doğrulamaya çalışıyoruz. |
 |
ÖNEMLİ NOKTA!!! Tabelaları geçip 300 metre sonra solda binlerce arı kovanının bulunduğu orman yoluna giriyoruz. Girişe dikkat edilmesi lazım. Dümdüz yoldan aşağıya inmeyin. Halil ile vedalaştığımız nokta da tam burası. |
Yola girer girmez karşıda
yol boyunca bizi bekleyen binlerce arı kovanını görüyoruz. Hani korkumuz yok
dedik ama 1000’e yakın kovanın dibinden geçebileceğimizi tahmin edememiştik.
GPS’e göre kovanlardan
sonra toprak yol sağa doğru kıvrılarak yukarıya çıkıyor. Yol boyunca işaretler
görülebilir halde. Önümüzde GPS olunca, sağlığımızı riske atmadan toprak yol
yerine kovanların arkasından geçerek birgün önce Sarnıç çıkışında yaptığımız
gibi dimdik bir tırmanış yapmak durumunda kalıyoruz.
Sarnıç çıkışına göre biraz
daha kolay ve kısa 5 dakikalık dik çıkışın ardından yeniden işaretli çam
yapraklarının halı gibi döşendiği patikalara ulaşıyoruz. Kovanlar o kadar çok
ki yukarıdan bakınca kovanlar o bölgede bir şehir gibi gözüküyor. Google
Map’ten tam kuşbakışı şehirlere bakarmış gibi.
Bol gölgeli bir çam ormanı
içerisinden yürüdüğümüzden daha etkisini gösteremeyen güneş ve sabah serinliği
o kadar güzel geliyor ki neredeyse hiç terlemiyoruz. Çalılıklı bölgeleri
geçerken gece yağmış, ağaçlar üzerinde kalmış yağmur damlalarının üstümüze
başımıza değmesi, damlaması üşütebiliyor bile.
Yukarıdaki orman yoluna
ulaşmamızın ardından yürüyor, arı kovanları sebebiyle kısa bir süreliğine
ayrıldığımız, ama GPS ile sürekli takip ettiğimiz işaretlere ve patikaya yeniden
kavuşuyoruz.
Buradan sonra yaklaşık 2
km boyunca zaman zaman genişleyen, fakat izlerin ve işaretlerin kaybolmadığı,
çam ormanı içerisinden yürünen harika bir patikadan yolumuza devam ediyoruz.
Patika gerçekten çok keyifli ve sıkılmadan GPS’e çok sık bakmadığımız (sadece
zaman zaman kontrol amaçlı) bir kısım burası.
 |
Tprak yol kovanların diğer tarafında içeride kaldı. Bu kovanlar sadece görünen. İçeride ve ileride daha yüzlerce var. Tamam korkmuyoruz ama bu kadar kovanın arasından geçmeyi gözümüz yemedi. |
 |
GPS'i de sürekli kontrol ederek kovanların açığından geçiyoruz. |
 |
Arıcıların çadırının önünden geçederek karşıdaki yamaca doğru çıkacağız. Yol ve patika bu yamacın yukarısına doğru çıkıyor. |
 |
Bunu gördüğümüzde şekerli su sanmıştık ama arıların su ihtiyaçlarını gidermeleri için yapılıyormuş. Aksi takdirde su için denize inip geri dönemiyorlarmış. İçerisinde çam gövdesi kabukları da var. Şeker yok. |
 |
Soldaki yamaca doğru kısa ve dik bir tırmanış yapacağız. GPS kullanıyor olmanın rahatlığını burada da yaşıyoruz. Yüzlerce arı kovanının içerisinden geçmemek için elde olmayan sebeplerle işaretleri biraz uzaktan takip etmek gerekebiliyor. |
 |
Soldaki yaömaca doğru çıkıyoruz. Çam ağaçları çok yüksek ve etkileyici. Karşıdaki bodur çamların arasında girdikten 5-10 metre sonra patikaya ulaşacağız. |
 |
Arı kovanları aşağıda kaldı. |
 |
İşaretli patikalara ulaşıyor, kaldığımız yerden yürümeye devam ediyoruz. |
 |
Bu kısımda işareler oldukça net ve güzel. Kaybolmayı gerektirecek kritik bir nokta yok. Bu bakımdan gerek doğası, gerekse işaret anlamında Gökova'nın en keyifli parkurlarından birisini yürüyoruz. |
 |
Dev çam ağaçlarının altından yürümek, nemli çam kokusunu ciğerlerimize doldurmak anlatılamayacak kadar keyifli. |
 |
Patikalar zaman zaman orman yoluna bağlanırken bir süre sonra yeniden patikaya dönüşüyor. |
 |
Bu kısımda da Kıran Dağı eteklerinden denize paralel yürüyoruz. Deniz sağımızda. |
Yükseklik anlamında arı kovanlarının
bulunduğu kısımda deniz seviyesinden 50 metre yükseklikte çıkışa başlayıp, 250
metre seviyelerine ulaşmış bulunuyoruz. Mesafe uzun olunca nasıl çıktığımızı
anlamıyoruz bile. Bu sebeple çıkışın zorlu olmadığını belirtmemiz lazım.
Saat 09:15’te ormandan çıkıp
bir açıklığa ulaşıyoruz. Aslında buraya bir açıklık demek çok doğru olmasa
gerek. Kısa bir vadi geçişi yaparak karşıdaki tepeye geçiyoruz. Hani son yarım
saattir orman içerisinden ilerledikten sonra güneşi tepede gördüğümüz bir
noktaya varınca adına “açıklık” demiş olduk.
 |
İşaretli patikalardan hafif bir tırmanış ile yürüyoruz. |
 |
Patika üzerinde işaretler de görülebilir durumda. Bu kısımda GPS kullanma gereği duymuyoruz. |
 |
Sabah güneşi yavaş yavaş tepemize doğru çıkıyor olsa da bulunduğumuz ortamda öylesine güzel serin bir gölge var ki zaman zaman üşüyoruz bile. |
 |
Bizi tam karşıdan tüm gücü ile selamlayan güneşi ve çam ormanı içerisindeki ters ışık oyunlarını seyrediyoruz. |
 |
Çamlar çok büyük ve etkileyici. Seyretmeye doyamıyoruz. |
 |
Buranın verdiği huzur fotoğrafçının selfisine de yansımış. |
 |
Dev çam ağaçlarının arasından yürümeye devam ediyoruz. |
 |
İşaretleri takip etmeye devam. Kaybolmak zor ama dikkatli olmakta fayda var. çam ormanı içerisinde birsüre sonra her yer birbirine benzemeye başlıyor. |
 |
Uzunca bir süre çam ormanı içerisinden yürünen bir bölümdeyiz. |
 |
Ardımızda bıraktığımız, her ne kadar birkaç km. olsa da zaman zaman uçsuz bucaksız gibi gelen yollar. |
 |
Yol üzerine devrilmiş ağaçlar. |
 |
Bu kısımda ağaçların üzerinden atlamak gerekebiliyor. |
 |
Hatta eğilip geçmek de gerekebiliyor. |
 |
Kısa bir vadi geçişi yapmak üzere açıklığa doğru ilerliyoruz. |
Kısa vadi geçişinin
ardından ulaştığımız yamaçta yüksek çalılar ve devrilmiş çam ağaçlarının
arasından ilerleyerek görmekte zorlandığımız işaretleri aramaktansa GPS yardımı
yamacın ardına geçiyoruz ve yeniden çam ormanı içerisine giriyoruz. Mümkün
olduğunca sağımızdaki deniz manzarasının yanında, solumuzda yükselen Kıran
Tepelerini izliyoruz.
Denize paralel, sırtlardan küçük tepeleri aşarak Akyaka’ya doğru ilerleyişimiz devam ediyor.
Çam ormanının ardından bir vadi geçişi daha yapıp, işaretleri görebildiğimiz
bir patikadan 5 dakika kadar yürüyerek çok alışkın olduğumuz bir bölgeye,
zeytinliğe ulaşıyoruz.
İçerisinde arı
kovanlarının da bulunduğu zeytinliği boydan boya geçerek yürümeye devam
edeceğiz ancak ileride duyduğumuz insan sesleri pek selam verip geçeceğimiz
türden olmayacak. Akıllara hemen tatsız bir durum gibi gelebilir ancak durum
böyle değil.
 |
Bir açıklığa doğru çıktığımızı azalan gölgelerden anlıyoruz. |
 |
Kısa bir vadi geçişi yapıyoruz. |
 |
Kısa geçişin ardından yamacın diğer tarafında yüksek otlar ve devrilmiş ağaçlar arasından geçerek işaretleri arıyoruz. |
 |
İşaretleri bulmak zor olunca bir noktadan sonra zaman kaybetmemek için GPS yardımı alıyoruz. |
 |
Yüksek yüksek otların arasından... |
 |
Ulaştığımız açıklıkta solda Kıran Dağları'nın etkileyici manzarası var. |
 |
Sağımızda ise Gökova Körfezi. |
 |
Açıklıktan yeniden ormana giriyoruz. |
 |
Kısa orman içi patika geçişimizin ardından yeni bir açıklığa doğru ilerliyoruz. |
 |
Bir vadi geçişi ile karşıyamaçlara bağlanıyor. İrili ufaklı tepeleri bir bir aşıyoruz. |
 |
Karşı yamaçta orman içerisine giriyoruz. |
 |
Karşı yamaçta bir zeytinliğe ulaşıyor, solda bir duvar ve dikenli telleri görüyoruz. |
 |
Yürümeye devam edince, zeytinlik genişliyor ve arı kovanlarının da bulunduğu daha geniş bir alana ulaşıyoruz. Zeytinlikte "Günaydın" diyeceğimiz birilerini görüyor, güzel bir sohbete doğru ilerliyoruz. |
Karşımıza sabah kahvaltısı
için büyük bir zeytin ağacının altına yayılmış kalabalık bir aile çıkıyor.
Merhabalaştıktan sonra yemek ve çaya davet ediliyoruz ve “hayır” diyemiyoruz.
Mersin’den mevsimlik
olarak arıcılık yapmak için tanıdıklarının zeytinliğine gelen bu sıcakkanlı
ailenin yemek menüsü ve daveti için özel bir paragraf açmamız gerekiyor.
Mersinlilerin “sıkma” olarak bildiği, bizim daha genel adı ile dürüm olarak
bildiğimiz, sac üzerinde pişen ince hamuru (genel adı lavaş ama yufka
deniyor) ve içerisine konan peynir veya yeşillikler ile hele ki dağ bayır
yürüyorsanız enfes lezzetlerden biri.
Yazarken tekrar
acıktığımız için yemek kısımını biraz da fotoğraflarla anlatmış olalım.
Sohbet sırasında tüm
ailenin sadece Mersin’den değil, Denizli’de öğretmen olan oğullarının haftasonu
ziyaretlerine geldiğini öğreniyoruz. Denizli’den gelmiş tatlı torunları da
halinden mutlu hepberaber büyük bir zeytinin altında oturuyorlar. Bir göz
arabaları, iki tane de çadırları ile uzun zamandır burada arılarını
bekliyorlar. Hepsi bulundukları durumdan o kadar memnun ki birbirlerine çekinmeden
laf atıyor, espiriler peşisıra geliyor. “şunu da yemeden, bunu da tatmadan, bir
çay daha içmeden bırakmayız” diyor. Peynirli olan sıkma değil de salatalı olan
harikaydı. Bunu da yazmış olalım ki bir gün yaşlandığımızda neyin iyi neyin
kötü olduğunu hatırlayalım. Bilenler bilir ama ekmeklik/böreklik amaçlı açılan hamur ile sıkma (dürüm) için açılan hamurun farklı olduğunu belirterek damak noktası programını sonlandıralım.
 |
Zeytinlikte Mersinli arıcılarla kahvaltı zamanı |
 |
"Sıkma" hazırlanıyor. |
 |
Bir tane ile doymak pek mümkün değil. Çok lezzetli... |
 |
Bir yandan sıkma için yufka pişiyor bir yandan da böreklik yufka. |
 |
Bu böreklik yufka. Daha büyük ve hamuru biraz daha farklı. Sıkma yapacağı zaman sesleniyorlar: "Sıkmalık hazırla" diye. |
Bir yandan sıkmaları
yiyip, bir yandan odun ateşi üzerindeki sac üzerinde sürekli çevrilen yufkayı
izlerken, gözlerimiz saatte. Yaklaşık 8 km. yolumuz kaldı ve bu yaklaşık 2 saat
demek. Saat 10:00 yaklaştığından durumumuzu anlatarak bu güzel insanlara veda
ediyoruz. Tabii Halil’de unuttuğumuz gibi hatıra fotoğrafı çekilmeyi burada ihmal
etmiyoruz.
Vedalaşarak saat 10:00’a
doğru yola koyuluyoruz. Bu arada kovanların yanından geçerken Altuğ yol boyunca
arı kovanlarının yakınında gördüğü su veya benzeri bir sıvının çukur veya geniş
bir leğen içerisine konmuş çam gövdesi kabuklarını “bu leğendekiler şekerli su
mu?” diye soruyor. Suymuş. Meğer arıların su ihtiyaçlarını karşılamaları için
hazırlanıyormuş. Aksi takdirde arı su için deniz yakın olduğundan denize
inermiş bir daha dönemezmiş. Suyun az olduğu yerlerde bu uygulama görülebiliyormuş.
Neredeyse her geçtiğimiz kovan kolonisi yakınlarında rastladık.
Eğitici öğretici bilgileri
bir kenara koyarak kalan yolumuzu tamamlamak üzere hızla kovanların yanından
geçtikten sonra devam eden patikadan çam ormanı içerisine giriyoruz.
 |
Hatıra zamanı. Mersin'li bu güzel insanlara çok teşekkür ederiz. |
 |
Kovamların yanından korkmasak da hızlı ve kendinden emin adımlarla geçiyoruz. |
 |
Akyaka'ya zaman olarak ne kadar kaldığını kestiremiyoruz ama Ören'de denize girmek için saat 12:30'da Akyaka'ya varmış olmamız gerektiğini biliyoruz. Gerçi zeytinlikten sonra çok zor ve zamanı uzatan bölümler geriye kalmıyor. |
 |
Zeytinliği boydan boya geçerek patikalara giriyoruz. |
 |
Sağımızda deniz solumuzda çam ormanı. |
 |
Karşımızda da çam ormanı. Zeytinliğin sonuna geldik. |
 |
Yeniden çam ormanı içerisinden yürümeye başlıyoruz. |
Orman içerisine girerek
denizi sağımıza alarak yürüyoruz. Çam ormanından eski nesil elektrik
direklerini takip ederek kısa bir patika yürüşünün ardından dibinde mağaraların
bulunduğu kısa bir vadi geçişi ile yeniden işaretlerin de bulunduğu, birkaç “U”
dönüşü içeren bir ormana daha girdikten sonra çıkışa devam ederek tepenin
ardında bulunan düzlüklere ulaşıyoruz.
Tepenin ardına
geçtiğimizde ulaştığımız düzlükler ve hemen sonrasında gelen toprak köy içi
yollar bu parkurun 330 metre ile en yüksek noktası oluyor. Toprak yollardan
yürüyerek önce ufak bir yerleşime ulaşıyor, yol boyunca izleri takip ettikçe
toprak yol daha genişlemeye, önce mıcır sonra asfalta doğru dönmeye başlıyor.
Bu bölümde işaretlerin gayet güzel olduğunu belirtmek lazım.
İşaretler yol boyunca
direk veya ağaçlar üzerinde görülüyor ama olur da yukarıda bahsi geçen Kuyucak
sapağından aşağı doğru asfalt takip edilerek yürünürse yine Akyaka’ya
ulaşılabiliyor. Bunu da ek bir bilgi olarak vermiş olalım. Yerleşimlere
yaklaştıkça alternatifler artıyor ama bu kısımda işaretli patikaları tercih
etmenizi öneririz çünkü güzel ve kolay bir kısım.
Bu kısımlar deniz
seviyesinden yaklaşık 150 metre yükseklikte Akyaka’nın kuzeybatısında bir yayla
yerleşimi olan Kuyucak’ın tepelerine yaslanmış, Orbuk mevkiisi. Karia Yolu’nun
Akyaka/Ula/Muğla/Yatağan parkuru boyunca bu yayla yerleşimlerine
ulaşılabiliyor.
Sağa sola sapmadan
yürümeye devam ediyoruz ve sağımızda zeytinlikler ve içerisine kurulmuş irili
ufaklı kulübeleri hatta butik otel türünde işletmeleri görüyoruz.
Hızlı adımlarla yürüyor
olsak da çevreyi izlemememiz için bir sebep değil. Kuyucak sapağı sonrasında
dev çam ağaçlarının altından geçiyoruz. Bir arada olunca çok etkileyici
gözüküyorlar. Ümit ediyoruz bir doğa talanına kurban gitmezler çünkü yürüyünce
bu anıt ağaçların ihtişamı daha iyi anlaşılıyor.
Kuyucak sapağından yaklaşık
1 km, bir başka deyişle sağdaki zeytinlikleri geçip yolun sağa doğru kıvrılmaya
başladığı sırada sola giren bir patikayı takip etmeye başlıyoruz. Aslında yolu
takip edip sola kıvrılmadan dümdüz patikaya giriyoruz desek de olur.
Yoldan patikaya bağlanan
bu kısım girişinde bir öbek taşın olduğu, belli belirsiz tekerlek izlerinin de
görülebildiği bir araç genişliğinde bir yol. Hani burası kaçırılsa bile asfalt yol
yine Akyaka’ya iniyor.
 |
Tabelayı takip ederek sağa Akyaka yönüne doğru yürümeye başlıyoruz. |
 |
Toprak yola çıktığımızda zamandan kazanmak için biraz daha hızlı yürüyoruz. |
 |
Her bir yanımız tahmin edilip görüleceği üzere zeytinlik, çam ormanı yoksa zeytinlikler var. |
 |
Kıran Dağları'nın manzarını seyretmeden, havasını derin derin ciğerlere çekmeden yürümemek lazım. |
 |
Toprak yol devam ettikçe mümkün olduğunca hızlı yürüyüp bu kolay bölümü zaman açısından fırsata çevirmeye çalışıyoruz. |
 |
Yüksek çam ağaçlarının dibinden geçiyoruz. |
 |
Akyaka2ya çok yolumuz kalmadığından eminiz ama yetişebilmek için adımlarımız daha bir hızlı atılıyor. |
 |
Saat 11:00. Akyaka'dan Kuyucak'a çıkan yola ulaşıyoruz. karşıdan karşıya geçerek kaldığımız yerden yürümeye devam ediyoruz. |
 |
Bir yayla köyü olan Kuyucak yolu. Buradan yukarıya çıkılmıyor sadece bilgi amaçlı. Yolun karşısına geçip yürümeye devam ediyoruz. |
 |
Gökova, Datça ve Bozburun dev çam ağaçlarının bulunduğu yerler. Bu kadar sık yüksek çam ağacını milli parklar haricinde görebilmek pek mümkün olmasa gerek. |
 |
Buralaruın olmazsa olmazı. Kaktüsler. Bir dokun bin ah işit. Hakikaten öyle ki mayvalarının üzerindeki dikenler batınca görmek bile mümkün değil. |
 |
Parkurun en keyifli bölümlerinden biri. Burada atılan her bir adım öylesine mutluluk veriyor ki... |
 |
Çam ağaçları sonrasında Orbuk mevkiisine ulaşıyoruz. Burada birkaç zeytinlik içerisinde evler ve doğa içerisinde butik oteller göze çarpıyor. |
 |
Dev çam ağaçları, arkada Kıran Tepeleri sırasında bulunan Firenkdağı. |
 |
Kafayı kaldırınca baş döndürüyor değil mi? |
 |
Yerleşimden yürümeye devam ediyoruz. Dümdüz Akyaka'ya doğru devam ediyoruz. Sağa sola sapmak yok. |
 |
Orbuk Mevkii sonrası Akyaka'ya iniyor olacağız. |
 |
Sağımızda bulunan düzlükte zeytinlikler. |
 |
Yerleşimden çıkmaya başlıyoruz. |
 |
Arkamızda bıraktığımız toprak köy yolları. |
 |
karşıda görünen son evden sonra bizi bu yoldan çıkartıp sola patikalara sokacak işareti göreceğiz. |
 |
ÖNEMLİ NOKTA!!! Yerleşim sonrası yolun sağa kıvrıldığı noktada patikalara giriyoruz. Çam ormanı içerisinden Akyaka'ya son iniş burada başlıyor. Olur da burası karıştırılırsa toprak yol Akyaka'ya iniyor zaten. Yanlış yola girmedikçe zaman kaybı yaşanmaz ama patikalar yerine araç yolundan yürünmüş olur. |
 |
Bir araç genişliğindeki bir yoldan patikalara giriyoruz. |
Çam ormanı içerisinden
yürünen, işaretlerin kaybolmadığı, bizi Akyaka’ya kadar indirecek 2.5 km.lik patikalara
girmiş bulunuyoruz. Kısa vadi geçişleri, boyları 1 metreye ulaşan, üzerinden Akdeniz’in
kavurucu yaz sıcağının geçtiği sararmış otlar ve tabii ki dev çam ağaçları.
Akyaka’dan Patikalardan
bir süre toprak yola çıkıyor olsak da bu sevincimiz kısa sürüyor ve GPS ve
işaretlere göre yeniden benzer çam ornaı içerisinden devam eden patikalara
iniyoruz.
Deniz seviyesine inmemizin
ardından orman içerisindeki patika da orman yoluna bağlanıyor, arı kovanlarının
bulunduğu bir kısımdan Akyaka’ya doğru son adımlarımızı atıyoruz.
 |
Patika yok gibi görünse de belli belirsiz var ama işaretler de var. |
 |
Yeniden çam ağaçları gölgesine giriyoruz. |
 |
Deniz seviyesinden 100 metre yükseklikteyiz ve bu kısımlarda Akyaka'ya doğru belirgin bir inişimiz başlıyor. |
 |
Çalılıklar içerisinden ilerliyoruz. Buralarda sarmaşıklar bacaklarımızı çok kaşındırıyor. Nasıl bir tür ise bugüne kadar binlerce km. yürümüş Altuğ'un kolu su toplayacak kadar kabarıyor. |
 |
Dik bir vadi geçişi ile karşı yamaca geçip inişimize kaldığımız yerden devam ediyor. |
 |
Aşağıdaki vadinin tabanına kadar inip geri çıkıyoruz. Akyaka'ya 1 km. kadar yolumuz kaldı ama hala orman, çalı, çırpı içerisinde yürüyoruz. |
 |
Vadi geçişi sonrasında yeniden patikalara giriyoruz ve inişimiz kaldığı yerden devam ediyor. |
 |
Dev bir kaplumbağa başı. Aman uyuyor uyandırmayalım. Dikkatli bakıp, hayal dünyası açık olunca çevrede böylesine objeleri görebilmek mümkün oluyor. |
 |
Çamların ve otların arasından sakin bir şekilde yürüyoruz. Saat 11:30. Minibüse yetişeceğimizden artık eminiz. |
 |
Kenarında arı kovanlarının bulunduğu toprak yola ulaşıyoruz. Toprak yoldan son bir yürüyüş ile Akyaka'ya ineceğimizi sanıyoruz ama aldanıyoruz. Toprak yolun karşısına geçerek kovanların arasından yeniden patikalara giriyoruz. |
 |
Yola iniyoruz ve GPS'i kontrol ediyoruz. Kovanların yanından karşıya giriyoruz. Dikkat edilirse girdikten hemen sonra işaret görülebiliyor. |
 |
Yolu kesip, patikaya giriyor, inişe kaldığımız yerden devam ediyoruz. |
 |
İşaetler yerlerdeki taşlarda veya ağaç gövdelerinde görülebiliyor. Zaten bu kısımda artık dümdüz aşağıya indikten sonra bir şekilde Akyaka'ya ulaşılabiliyor. |
 |
Yerleşimlere yaklaşırken son 1 km.yi asfalttan yürümeye o kadar alışmışız ki merkeze 1 km.den az bir mesafe kalmış olmasına rağmen yürüdüğümüz yollar aynen bu şekilde. |
 |
Patikalar tamamlandı. Arı kovanlarının bulunduğu bir yola ulaşıyor, kovanların önünden sola doğru toprak yoldan yürümeye devam ediyoruz. |
Artık arı kovanından
korkmuyoruz ya paldır küldür yürüyoruz. Arı kovanlarının sahibi ile
selamlaştıktan sonra arkamızdan seslendiğini duyuyoruz:
- Aman abi yukarıdan
gidin. İleride kovanı açtılar. Önünden geçmeyin sararlar. Kusurumuza bakmayın.
Özür dileriz...
Hani alıştık ya
umursamıyoruz. Dert etmiyoruz diyelim. Hatta arkaya dönerek bir yandan yürüyüp
bir yandan da sorun yok diyoruz. Ancak kafamızı önümüze çevirdiğimizde
kovanları açmış olan astronot tipinde giyinmiş arıcılar bize yukarıdan
dolanmamızı hararetli bir el hareketi ile anlatmaya çalıştığında durumun
ciddiyetini anlıyoruz ve yolun yukarısında kendimize ağaçların arasından ilerleyerek
toprak yolun paralelinde kısa bir süreliğine ilerleyip kovanları ardımızda
burakıyor, yola yeniden iniyoruz.
Yaklaşık 5 dakikalık bir
yürüyüşün ardından Orman kampının tam karşısına ulaşıyoruz ve sola doğru ana
yoldan devam ederek “Citta Slow” (Yavaş Şehir) ünvanlı Akyaka’nın pazar
alanının bulunduğu yere saat 12:00’de ulaşıyoruz.
Asfalta çıktığımız noktanın
tam karşısı yürüyüşçü ve tatilciler tarafından da bilinen, kamp imkanı olan Akyaka
(Gökova) Orman Kampı. Çam ağaçlarının altında, denize çok yakın ferah bir
ortamda çadır kurup ihtiyaçları kaşılayabilmek mümkün. Tabii belli bir kamp
ücreti de var. Kampın sezon dışı açık olup olmadığını sormakta fayda var (+90-252-243
51 56, +90-551-448 70 34).
 |
Sola döndüktan sonra arıcıların kovanlardan bazılarını açtıkları ve bizi sarabilecekleri yönünde uyarısı sonrasında bu kovanların biraz tepesinden dolanarak yeniden toprak yola iniyoruz. |
 |
Toprak yoldan Akyaka'ya son adımlarımız |
 |
GPS tam Akyaka'ya 250 metre gösteriyor ama etrafta hiç yerleşim belirtisi yok. |
 |
İleride yolu görmeye başlıyoruz. Saat 12:00 |
 |
Akyaka Orman Kampının tam karşısına çıkıyoruz. |
 |
Akyaka merkezine doğru çok kısa bir yürüyüş yapacağız. Orman Kampı'nın girişi sağda görülüyor. Pazar yeri 200 metre kadar ileride solda. |
Akyaka’ya erken ulaşınca pazar
alanındaki çeşmede elimizi yüzümüzü yıkıyor, kendimize geliyoruz.
Bu arada Akyaka’nın Karia
Yolu üzerinde önemli bir kesişim noktası olduğunu belirtmek lazım. Gökova,
Datça ve Muğla Parkurları buradan başlıyor. Örneğin Ula üzerinden giden yol ve
yaylalara bu pazar alanının içerisinden geçerek çıkılıyor.
Pazar alanından biraz daha
ileri doğru yürüyüp Migros’un önünde Muğla’dan gelip Ören’e doğru giden aracı
beklemeye başlıyoruz. Aynı araç saat 16:00 civarlarında da var. Ören-Akbük
parkuru yazısında bu aracın saatleri ile ilgili detaylı bilgi vermiştik.
Nisan ayında açtığımız
deniz sezonunu 09 Ekim itibariyle tamamen rastlantı olarak yine Ören’de
kapatıyor, yaklaşık 1.5 saat zaman geçirerek Ören’den Milas’a oradan da
havaalanına dönüyoruz. Uçak havalandığında yürüdüğümüz yerleri havadan görmeye
çalışıyoruz.
Her dönüşümüz bir
öncekinden daha buruk oluyor.
Yürüyüşümüzü Akyaka’da
sonlandırırken, Nisan 2017’de kaldığımız yerden Datça parkurlarını yürümek üzere
geri döneceğimizin sözünü birbirimize veriyoruz.
Gezginin hikayesi aralarda
yaşadıklarında gizlidir. Gidiş ve dönüşler hep bilinir ama asıl merak uyandıran
bilinemeyenlerdir...
 |
İtiraf edelim burada yürüyüşü bitirip fotoğraf çekmeyi hiç sevmiyoruz. Nisan 2017'de görüşmek üzere... |