AT THE BEGINNING: For any detail, you can get in contact directly with us for communication in English. Please do not hesitate to ask for help. (altugsenel@gmail.com).
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
5. GÜN PARKUR DETAYLARI:
5. Gün Başlangıç: 10:00 (Çomakdağ)
5. Gün Bitiş: 17:00 (Kargıcak)
Toplam mesafe: 18 km.
* Çomakdağ - Ketendere 5 km.
* Ketendere - Gökseki 3 km.
* Gökseki - Sarıkaya 2 km.
* Sarıkaya - Kargıcak 7 km.
* Kargıcak çıkışı sonrası yol üzeri kamp alanı 1 km.
Su: İç Karia’da çoğunlukla yerleşimler
arası mesafeler kısa olduğundan yürüyüş boyunca ekstra su taşınmasına gerek
yok. Parkur üzerinde de yaz kış akan su kaynakları da yürüyüşçülerin karşısına
çıkıyor ve uğranan her köyde su bulabilmek mümkün. Gerektiğinde yerel halktan
bile istenebilir ki mutlaka yardımcı olacaklardır.
Suya çok ihtiyaç duyuluyorsa
köylerde tazelenebilir ama yukarıda da belirttiğimiz gibi yerleşimler arası
mesafeler kısa olduğundan buna ihtiyaç bile olmayacaktır muhtemelen. Şayet yaz
mevsiminde yürünmüyorsa taşınacak 1-1.5 lt. su yeterlidir.
Konaklama: Bölgede
pansiyon türü konaklama imkanı yok. Yürüyüşçüler için kamplı yürüyebilirler.
Çadırsız yürüyüş tercih ediliyorsa tek seçenek Milas veya Kapıkırı’da
konaklayıp, araç kiralanarak günübirlik yürüyüşler şeklinde planlama yapmak. Tüm
köylere araçla ulaşım kolay olduğundan bu tür bir planlama sorun olmayacaktır.
Parkur Zorluğu: Bölgenin sürdürülebilir
turizm anlamında desteğe ihtiyacı olduğu bir gerçek ancak parkur işaretlerinin
de öncelikli olarak yenilenmesi gerekiyor. Mesafe kısa, yerleşimler fazla
olduğundan dinlenerek, sakin bir şekilde tamamlanabilecek bir parkur.
Zaman zaman dik çıkışlar
var ancak bu yürüyüşe aşırı bir zorluk katmıyor. Sadece Sarıkaya Köyü ile Kargıcak
arasında uzun bir vadi inişi ve kaçırılmaması gereken bir dik çıkış bulunuyor.
Sarıkaya’dan çıkıp, vadi tabanına inip, dere yatağını geçtikten sonra toprak
yoldan 1.5 km kadar yürüdükten sonra dik bir yamaçtan Milas-Karpuzlu asfaltına
doğru bir çıkış yapılıyor. Bu bölümü detaylı yazıda tariflemeye çalıştık.
Kamp yapmadan Milas veya
Kapıkırı’da konaklama yapılacaksa zaten istenen yerleşimde başlayacak ve
bitecek şekilde plan yapılabilir.
Yol boyunca tarihi bir
kalıntı olmasa da kesme taşlardan örülmüş bahçe duvarları, taş döşeli patikalar
ve zeytinlikler arasından yapılacak yürüyüş çok keyifli. Zeytin ağaçlarının çok
genç olmadıkları aşikar dolayısıyla çoğu yerde bu kısımların eski köy yolları
olduğu belli oluyor. Kargıcak’tan sonra yollar çok daha belirgin taş döşeli patika
halini almaya başlıyor. Bu yollar Karia’nın tören alanı Labranda’ya çıkan
patikalar.
Bu bölümde de zaman kaybı
ve yürüyüşünüzün bir yerlerde aksaklığa uğramaması açısından GPS veya rehber desteği
olmadan yürünmemesini tavsiye ediyoruz.
Parkur Yükselti Grafiği: Büyütmek için resmin üzerine tıklayınız.
Yol boyunca çok sayıda su noktasını işaretledik. GPS verilerine ulaşırken Wikiloc'ta nokta kısıtlaması olduğundan hepsini kaydedemedi. Tüm noktaların bulunduğu dosyayı yukarıda linkin bulunduğu CROSSINGWAYS sitesi üzerinden indirebilir, email yoluyla da talep edebilirsiniz.
HAZIRLADIĞIMIZ BLOGDAN HER TÜRLÜ FOTOĞRAF VE PARKURU ÜCRETSİZ İNDİREBİLİRSİNİZ. YANLIZCA FOTOĞRAF VE PARKURLARI MÜMKÜNSE İZİN ALIP VE KAYNAK GÖSTEREREK VERİRSENİZ ÇOK MEMNUN OLURUZ. BU İSTEĞİMİZ TAMAMEN EMEĞİMİZE SAYGI, PAYLAŞIMIMIZ HERKESİN BUYÜRÜYÜŞÜ YAPABİLMESİ AMAÇLIDIR. HER TÜRLÜ SORUNUZU DA YANITLAMAKTAN ÇOK MEMNUN OLURUZ. TEŞEKKÜRLER. (altugsenel@gmail.com)
YOU'RE ALL WELCOME TO DOWNLOAD GPS ROUTES AND PICTURES FOR FREE. WE REALLY APPRECIATE IF YOU CAN GET A KIND PERMISSION AND PROVIDE THE SOURCE OF THE GPS ROUTE AND PICTURES BEFORE UPLOADING THEM TO YOUR SITE OR USING THEM ANYWHERE ELSE. THANKS IN ADVANCE. (altugsenel@gmail.com)
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Panjurların sıkı sıkı
kapalı olduğu odamızda sabahın ne ara olduğunu anlayamadan Çomakdağ’da Hasan
Amca’nın evinde güzelce dinleniyoruz. Sabah 07:00’de uyanan Altuğ dün akşamki
sert rüzgara inat dışarıda pırıl pırıl parlayan güneşi henüz gözünü açamamış
Mehmet’e haber veriyor.
Bugün parkurumuz biraz
daha kısa olduğundan kahvaltımızı Hasan Amca’da saat 08:30’da yaptıktan sonra
yola koyulacağız. Anlaşılacağı üzere rahatlığı bulunca biraz daha geniş rahat
hareket ediyoruz. Bu sayede hem bölgeyi hem de insanları tanıma fırsatı
buluyoruz. Salt yürüme mantığı ile gelmemek lazım. Hele bölgenin insanı da
girişken ve canayakın olunca yürümek zaman zaman ikinci planda bile
kalabiliyor.
Erken uyanan Altuğ Hasan
Amca ve eşi ile sohbet için salona inerken Mehmet biraz daha uyumayı tercih ediyor. Saat
08:30’da karşımıza çıkan kahvaltı herhalde tüm yürüyüşümüzün en büyük mükafatı
oluyor. Domates, zeytin, bal, peynir, keçi peyniri, zeytinyağı, zeytinyağında
kızarmış patates ve yumurta. Daha ne olsun?
Hasan Amcalarla birlikte kahvaltımızı yapıyoruz. Hasta olduklarından çok fazla konuşamıyoruz ama yine de
birbirimize yeteri kadar soru sorabiliyoruz. Fatma Teyze masadan hemen kalkıp
zeytinliğe gitmek üzere eşeği hazırlamaya başlıyor. Hasan Amca ise buralarda
eşeğin çok değerli olduğunu, son yıllarda değeri düşen eşeğin yeniden pahalı
hale geldiğini bize anlatıyor.
Fatma Teyze’yi yola
koymadan önce hatıra fotoğraflarımızı çektiriyor, kendisine teşekkür ederek
vedalaşıyoruz.
Dün akşam yürüyüşe nokta
koyduğumuz köy kahvesinin önüne geliyor ve kahvenin solundan köy içerisinde
yürümeye devam ediyoruz. Kahveden sonra köy içerisinde 500 metre kadar
yürüdükten sonra köyün dışına doğru çıkıyoruz. Köyün tepesindeki vericileri
solumuza alarak vericilerin bulunduğu tepenin doğu cephesine doğru çıkıyoruz.
Bembeyaz kireçli taşlardan
oluşan geniş köy yolundan tırmanarak yürürken çevrede işaretleri göremiyoruz. İşaretler
var ama sıklığı az. Takip edebilmek zor. Anlaşılacağı üzere bu parkurda da GPS gerekliliği
bir kez daha ortaya çıkmış oluyor.
|
Köy içerisinden çıkar çıkmaz kısa bir tırmanış ile yürüyüşe başlıyoruz. |
|
Çıkışın ardından köy yolu bitiyor ve sağa doğru dönerek patikalara giriyoruz. |
Bir noktadan sonra yol
bitip yerini patikalara bırakmaya başladığında işaretlerden maalesef eser yok. Patikaya
bağlandığımız noktaya bir baba diksek de bu bölgelerin yeniden ve daha sık bir
şekilde işaretlenmesi şart. Olanlar da doğa şartlarına yenik düşüp silinmeye
başlamış bile.
Patikadan yaptığımız kısa
bir yürüyüşle kendimizi yeniden tanıdık manzaralar içerisinde buluyoruz.
Zeytinliklerin yanından Ketendere’ye doğru yaptığımız yürüyüş yaklaşık 5 km.
sürecek. Bu bölümlerde parkurların çok zor olmadığını ancak vadi geçişlerinde
kısa mesafeli tırmanışlar yapıldığını belirtmekte yarar var. Bu parkurda
yerleşimler arası mesafeler daha da kısa. Bu sebeple fazla su taşınmasına gerek
yok çünkü her yerleşimde su bulabilmek mümkün. Çeşme olmasa bile bir evden bir
su istenebilir.
Yaklaşık 1 km. boyunca zeytinlikleri
bir sağımıza bir solumuza alarak yaptığımız yürüyüş sonrasında bizi dere
yatağına (vadi tabanı) kadar indirecek patikanın başına ulaşıyoruz.
Bulunduğumuz noktadan yaklaşık 1 saat sonra ulaşacağımız Ketendere değil bir
sonraki köy olan Gökseki görülüyor. Aslında Çomakdağ’ın tepelerindeki bu nokta
birçok yerleşimi ve çevre coğrafyanın gözlemlenebildiği bir konum.
|
Patikalara girer girmez işaretleri de görmeyince "baba" dikiveriyoruz. |
|
Sakin bir inişle çıktığımız tepeyi iniyoruz. |
|
Zeytinlik yolları yine yol ve yönümüzü belirliyor. |
|
Geniş bir açıklığa ulaşıyoruz. GPS yardımı şart. |
|
Bu bölümde işaretlerin durumu böyle. |
|
Yeniden zeytinlik yollarına bağlanıyoruz. |
|
Patika derinliği neredeyse 2 metreye yakın. |
|
Çıktığımız yeni açıklıkta karşı tepelerde Gökseki Köyü'nü görüyoruz. |
Zeytin ağaçları arasından
başlayan inişimiz zaman zaman oldukça büyük kayaların yanından darlaşan
patikalar eşliğinde devam ediyor. Bu yürüyüşün sonunda Gökseki köyünün daha
yakından görülebildiği balkon gibi geniş bir düzlüğe ulaşıyoruz.
Kısa ve ayaküstü bir manzara
molasının ardından yol ve patika karışımı bir yoldan geçerek ulaşıyoruz. Karşımızdaki
tepelerde İkiztaşların şapkalarını görebildiğimiz bir konumda 4-5 dakikalık bir
yürüyüşün sonunda vadi tabanına ulaşıyoruz. Debisi çok kuvvetli olmayan dere
muhtemelen yazın da kurumayan türden. Daha önce geçtiklerimize göre oldukça
geniş sayılabilir. Kuru olsa bile yerleşimin olduğu Ketendere çok uzakta değil.
|
Üzerinde işaret görünen dev bir kaya parçasının yanından inmeye devam ediyoruz. |
|
Patika üzerinden dere yatağına doğru iniyoruz. |
|
Geniş bir açıklık ve kullanılmayan bir toprak yola daha ulaşıyoruz |
|
Arkamızda bıraktığımız yol ve ulaştığımız toprak yol. |
|
Geniş sayılabilecek, artık patikaya dönüşmeye başlayan toprak yoldan yürümeye devam ediyoruz. |
|
İnerken İkiztaşların tepelerini karşıda görebiliyoruz. |
|
Dere tabanına ulaştık. Karşı yamaca geçmek için dereyi aşıyoruz. Suyun tertemiz olduğunu da belirtelim. |
Derenin ardından yuvarlak,
koca bir kayanın dibinden zeytin ağaçları arasından geçtikten sonra,
zeytinliklerin yanından devam eden geniş patikalardan Ketendere’ye doğru
ilerliyoruz.
Köy meydanının karşısına
geçerek yukarıya doğru yükselen köy sokaklarından yürümeye devam ediyoruz.
Ketendere’yi arkamızda bırakarak 5 dakika içerisinde kendimizi yeniden zeytinliğine
giden yerel halk gibi zeytinlik yollarında buluveriyoruz.
Gökseki’ye giderken yol
üzerinde o kadar çok insana rastlıyoruz ki kendimizi onlardan biri gibi hissetmememiz
için hiçbir sebep yok.
Yol üzerinde
karşılaştığımız tüm yerel insanlar içtenlik ve samimiyetle bize selam veriyor,
halimize acımadan bizi bırakmıyor “nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz?
Neden yürüyorsunuz?” Doğa yürüyüşçülerinin karşılaştığı klişe sorular... Cevap
vermek bazen hakikaten zor olabiliyor çünkü “doğayı seviyoruz” demek bir cevap
değil aslında çünkü yerel halkın hayatı da ekmeği de doğada çünkü.
Bazılarımız yerleşimlerden
kaçmak, uzaklarda olmak isteyebilir ancak sağınıza solunuza zeytin ağaçlarını
aldığınızda gerçekten huzurla, keyifle yürüyorsunuz. Yazılarımızda sürekli zeytinlik olarak
bahsi geçiyor ama inanın ki bu durum yürürken tekdüzelik yaratmıyor.
|
Meydanın karşısından köy içi sokaklarda yürüyoruz. |
|
Çok kısa sürede de köyün dışına çıkıyoruz. |
|
Köyün dışına çıkar çıkmaz patikalardayız. |
|
Yol boyunca karşılaştığımız insanlar öylesine sevecen ve içtenlikle selamlıyorlar ki bizleri karşılıklı şakalaşmadan yola devam edemiyoruz. |
|
Geniş sayılabilecek zeytinlik yolları. |
|
Bir karı-koca ile karşılaşıyoruz. "Ne işiniz var buralarda ya dağ bayır diyerek" halimize acıyorlar. |
Gökseki sonrasında
yaklaşık 1 km. yürüdükten sonra beton bir köprü üzerinden geçiyoruz. Köprü sonrası
500 metre kadar patika haline dönen yoldan yürüyerek bizi Gökseki ve
Sarıkaya’nın bulunduğu tepenin yamacından yukarı doğru çıkartan patikalara
giriyoruz. Dev bir kayanın bulunduğu noktadan sağa dönerek yürüyüşümüze devam
ediyoruz. bu kayanın yanından dönerek tırmanışımıza başlıyoruz. Tam bu noktada başka
yönlere giden yollar da var gibi gözükse de bunlar sadece çevredeki tarlalara
giden, bir süre sonra kapanan yollar. Bu noktadan sonra Gökseki’ye 1.5 km.
yolumuz kalıyor.
Parkurun bu bölümlerinde
“önemli” denebilecek, yolun kaybedilebileceği bir kısım bulunmuyor. Köylerin
birbirine bağlandığı patikalar genelde belirgin ve yol işaretlerine de gereksinim
duyulmuyor. Yine de işaretlerin bahçe duvarları üzerindeki taşlarda
görebiliyoruz.
İkinci bir dere yatağı ve
beton köprünün üzerinden geçiyoruz. Bu derede de su akıyor ama cılız.
|
Köprü geçişi. |
|
Patikalar belirgin. Sadece buralar için geçerli tabii. GPSleri kapatın demiyoruz. |
|
Bahçe duvarları üzerinde işaretler görülüyor. |
|
Zeytine giden bir amca daha. Elde 5-10 litrelik kovalar ve eşek. Olmazsa olmaz, bir zeytin hasadı klasiği. |
|
Dev kayanın dibinden karşı yamaca geçip sağa doğru yamacı çıkıyoruz. Kaya üzerinde işaret görülüyor. |
|
Büyük kayanın dibinden dönüyoruz. Çevrenin görünümü bu şekilde. |
|
Kısa bir süre sonra bir köprü daha geçiyoruz. |
|
Gökseki'ye doğru çıkışımız devam ediyor. |
Yaklaşık yarım saat kadar
yeniden çam ağaçlarının gölgelediği zeytinliklerin yolları üzerinden yürüyoruz.
Zeytinler manzarayı izlememize izin verdiğinde karşı tepelerde rüzgar
türbinlerini görüyoruz. Günümüzün temiz enerji kaynaklarından olsa da plan
projeye uygun olarak aralarında yeterli mesafe bırakılmadığı için doğal yaşama
(havyancılık, arıcılık gibi) verdiği zarar sebebiyle oldukça eleştiriliyor.
Yaklaşık 15 dakikalık bir
yürüyüşümüzün ardından deniz seviyesinden 380 metre yüksekliğindeki Gökseki
Köyü’ne saat 12:45’te giriyoruz.
Gökseki çok daha küçük bir
yerleşim. Köy meydanına doğru yürüyerek önünde Atatürk büstü olan, meydandaki
muhtarlık türü merkezi bir binanın sağından köyün dışına doğru saat 12:55’te çıkıyoruz.
Burada yolun sağındaki telefon direkleri üzerinde işaretleri görebiliyoruz. Bu
arada Gökseki çıkışında da su olduğunu hatırlatalım. Her ne kadar Sarıkaya Köyü
2 km ileride olsa da belki ihtiyaç olabilir diyerek belirtmiş olalım.
|
Çıkışımız çok dik olmayan patikalardan devam ediyor. |
|
Karşı tepelerde bulunan rüzgar türbinlerine doğru yaklaşıyoruz. |
|
Yollar böylesine belirgin ve düz. Yerleşime de yaklaşıyoruz malum. |
|
Çam ağaçları ve dev kayalar. Buraların değişmez kombinasyonları. |
|
Sağa doğru kıvrılarak zeytinlik duvarlarını takip eden patikamız. |
|
Büyük sayılabilecek taşların üzerinden de sekerek yürüyoruz bu bölümde. |
|
Kısa bir süre sonra Gökseki'ye ulaşacağız. |
|
Sol üstte köyü görmeye başlıyoruz. |
|
Gökseki'ye doğru adım adım yaklaşıyoruz. |
|
Köye son çıkış. |
|
Gökseki Köyü. Burası da eski bir ege Köyü. evin duvarında Çomakdağ'da da gördüğümüz gibi 1962 tarihlenmiş. |
|
Köyün içerisinden meydanına doğru yürüyoruz. |
|
Köy meydanındaki binanın sağından yürümeye devam ediyoruz. |
|
Sağda telefon direkleri üzerinde işaretler görülüyor. Bacaları ve Ege mimarisi inşa edilmiş evleri ile ufacık bir köy Gökseki |
|
Köyün dışına doğru çıkıyoruz. Hedefimiz 2 km. uzaklıktaki Sarıkaya Köyü. |
Köy dışına doğru yükselerek çıkarken köyün yolun sağında kalan son evine doğru ulaşmadan sağa giren patikaya girerek köyden çıkılıyor. Patika girişinde işaret var ama bu nokta önemli.
Gökseki çıkışında hafif
bir tırmanış ile başlayan, sonrasında düzleşen, oldukça geniş sayılabilecek
hatta bol gölgeli çok keyifli bir patikadan yaklaşık 2 km. uzaklıktaki
hedefimize doğru ilerliyoruz.
Bu bölümde de kafa karıştırıcı,
kaybolmaya müsait bölümler yok. Patikayı takip etmek çok kolay.
Yol düzleşir düzleşmez
köye ait mezarlığın yanından geçerek, her seferinde mimarisi ve işçiliğini
seyretmeye doyamadığımız bahçe duvarlarının yanından yürüyoruz. Farkında
olmadan olsa da zaman zaman yaptığımız çıkışlarla kendimizi bir anda 450 metre
seviyelerinde buluveriyoruz. Her iki köy arası mesafe kısa olsa da bir anda ne
olduğunu anlamadan yükseliyoruz. Tabii anlayamamamızın bir sebebi de 5 gündür
yürüyor olmamız ve bunun yanında artan kondisyon. Yürüdükçe açılıyoruz ve
köyleri vızır vızır geçiyoruz. Tabii yürüdüğümüz yerlerin, manzaranın keyfini
çıkarmadan ilerlemiyoruz. Önceliğimiz, hırs yapmadan, doğanın keyfini sürmek.
Yürümek kendiliğinden ortaya çıkıyor zaten.
Darlaşan dik bir çıkışın
ardından kendimizi saat 13:25 itibariyle Sarıkaya girişinde buluyoruz.
Gökseki’den Sarıkaya’ya bağlayan patika bizi köyün parke yoluna bağlıyor.
|
Sağda görünen çam ağacı altından devam eden patikaya giriyoruz. Girişteki kaya üzerinde işaret görülüyor. Bu noktayı kaçırmamak lazım. |
|
Köy çıkışı tırmanış ile başlıyor ama uzun değil. |
|
Gökseki-Sarıkaya arası genellikle çam ağaçlarının gölgesinden yürünüyor. |
|
Patika bu şekilde geniş ve keyifli. |
|
Sadece köy çıkışı haricinde patika girişi kaçırılmamalı gerisi gayet kolay ve ferah. |
|
Çam ağaçları arasından geçiyoruz. Dev kayaları unutmayalım tabii. |
|
Sağımız solumuz tabii ki zeytinliklerle çevrilmiş durumda. |
|
Arkamıza bakıyoruz ve Gökseki Köyü, ileride İkiztaşları ve köyünü görüyoruz. İkiztaşlar her yerde. |
|
Biraz daha yakından bakalım. |
|
Mezarlığa ulaşıyoruz. Hemen yukarısından yürümeye devam ediyoruz. |
|
Çam yapraklarının halı gibi serildiği bir patikadan yürüyoruz. |
|
Zeytin ağaçlarının bulunduğu taraçaların yanından geçiyor, yürümeye devam ediyoruz. |
|
Sarıkaya'ya doğru çam ağaçları arasından çıkışımız başlıyor. |
|
Basamak basamak çıkıyoruz. |
|
Çıkış sonrası kısa bir süre patika düz hale geliyor. |
|
Koca bir yazın sıcağını çekmiş doğa yorgun halde sonbaharı karşılıyor. her yer yeşilm gibi ama çok yakında sararacak. |
|
Sarıkaya'ya giren yola çıkar çıkmaz köyü karşımızda buluyoruz. |
Çok da büyük olmayan
Sarıkaya’ya girer girmez köy meydanındaki muhtarlık veya konuk binasının önüne
ulaşıyoruz. Burada da bina önünde bir Atatürk büstü var. Yayla sayılabilecek bu
az nüfuslu köylerde Atatürk büstü görmek gurur verici.
Ayak üstü bir su molasının
ardından tıpkı Gökseki gibi meydandaki binanın sağından yolumuza devam
ediyoruz. Sağda solda duvar üzerinde işaretleri görebiliyoruz. Yaklaşık 50
metre sonra köy içi yolundan sağda üzerinde işaret bulunan bir telefon
direğinin dibinden patikaya giriyoruz. Böylece çok kısa sürede köyün dışına
çıkmış oluyoruz.
Telefon direğinin bulunduğu
yerden patikalara girerken karşımızdaki yüksek bir tepe ve tepeye yakın
noktalarda çok güzel tek katlı köy evleri de gözümüze çarpıyor. Çevreyi
incelemeden yola devam etmemek lazım.
Öğlen geçtiğimiz
Sarıkaya’da da kimseleri göremedik. Herkes işinin başında olsa gerek.
Zeytinlikler.
Bu noktada kaçırılması zor
ama kısa bir hatırlatma olması açısından Sarıkaya’da köy meydanındaki önünde
Atatürk büstü olan köye ait tek katlı binanın sağından yürümeye devam ettikten
sonra yaklaşık 50-60 metre sonra köyün arkasında yer alan yüksek tepeyi tam
karşıdan gördüğünüz bir noktada sağda telefon direğinin yanından köyün dışına
doğru çıkılıyor.
|
Köyün girişi. Yukarıya doğru çıkıyoruz. Telefon direkleri üzerinde işaretler görünüyor. |
|
Sarıkaya Köyü sokaklarında ev duvarları ve pencereler |
|
Köy meydanındaki muhtarlık ve genel amaçlar için kullanılan odalar. Burada da Atatürk büstü bulunuyor. |
|
Muhtarlık binasının sağından yürümeye devam ediyoruz. |
|
Meydanı arkamızda bırakıp (50-60 metre kadar) köy çıkışında karşıda bu tepeyi görür görmez sağa saparak patikalara giriyoruz. |
|
Köy merkezini geçtikten 50 m. sonra sağdaki telefon direği üzerinde görünen işareti geçer geçmez sağa patikaya giriliyor. |
|
Sağa sapar sapmaz patikalara giriyoruz. Yeniden doğadayız. |
Yeniden doğanın
içerisindeyiz. Çam ağaçlarının etrafımızı sardığı, taşların döşeli olduğu
patikalardan yürüyoruz artık. Günlerdir 300-400 metre seviyelerinde yürürken
Kapıkırı’dan (Herakliea) sonra, bu bölümde ilk defa 130 metre seviyelerine
ineceğiz. Tam bir vadi inişi olacak.
Çam ve zeytinlikler
arasında kıvrılarak inen, önceki bölümlerden farklı olarak geniş panoramik
görüntüler sunan taş döşeli patikalarda çok keyifli bir iniş oluyor.
|
Kargıcak'a doğru yol almaya başlıyoruz. |
|
Derin bir vadiye doğru bir saatten fazla sürecek inişimiz başladı. |
|
Kıvrıla kıvrıla iniyoruz. Tempomuz iyi ama bir süre sonra yorgunluk başlayacak. |
|
İnerken doğa katili taş ocaklarını görüyoruz. |
|
Oldukça geniş manzaralar eşliğinde vadi tabanına doğru iniyoruz. |
|
Zaman zaman yollar düz hale gelse de inişimiz devam ediyor. |
450 metreden 140 metreye
inerken zaman zaman iniş öyle bir dik hale geliyor ki iniş sırasında çalışan
farklı bacak kaslarımız adeta ağrıyor. Dik çıkışlarımız oldu ama uzun zamandır
dik iniş yapmamışız besbelli. Hatta bir noktada oturarak bir mola verme gereği
bile hissediyoruz.
Dereyi geçtikten sonra
karşı yamaçlara doğru yeniden çıkışa geçerek yürüyüş günümüzün son köyüne
(Kargıcak) doğru çıkışa başlıyoruz. Kısa bir yürüyüşle köylülerin
zeytinliklerine giden toprak yola çıkıyoruz. Bu yol Milas’ın hemen kuzeyinde
bulunan Bahçeburun ve Kızılçayıkık köylerinden gelen yol. Yukarıdaki taşocağı
civarlarına kadar uzanan bu yolu yerel halk zeytinlikleri için kullanıyorlar.
Zaten yol üzerinde traktör izlerinden de bunu anlayabiliyoruz.
Yaklaşık 1.5 km. boyunca
toprak yoldan Milas yönüne doğru iniş ve çıkış olmadan yürüyoruz. Zorlu iniş
patikasından sonra rahatlamış olmamızdan gerek, kendimizi kaptırıp yine
yürümeye devam ederek yol üzerindeki patikayı kaçırıyoruz. Aslında işaretleri de
görebilmek çok da kolay değil. Bu bölümde fazla da suçumuz yok. GPS burada da
maharetini göstererek 300 metre kadar fazla yürüdüğümüzü söylediğinde yine
kendimize ettiğimiz ince dokunaklı küfürlerle gerisin geriye dönüyoruz. “Ne
diye bakmayız ki”, “şu GPS’e arasıra bakalım yahu” vs. vs.
Neyseki çok uzun yürümedik. Bu noktayı burada yazarak
tariflemek gerçekten zor zira her yer birbirine benziyor ama solunuzda kalan
tepenin yükseltisinin azalmaya başlayıp yol seviyesine doğru inmeden bu çıkışa
başlanıyor. Eğer bu çıkış kaçırılırsa Karia Yolunuz sona ermez sadece
Kargıcak’a aşağıda Bahçeburun Köyleri üzerinden çıkmak zorunda kalabilirsiniz.
Yolunuz da uzamış olur haliyle.
|
Vadi tabanından tırmanmaya başlıyoruz. |
|
Dere yatağından yola çıktık. Bir süre toprak yoldan yürüyeceğiz. |
|
Sarıkaya sonrası arkamızda bıraktığımız, indiğimiz yamacın sadece bir bölümü. |
|
Karşıdan birileri daha sesleniyor. Dağlar taşlar bizimle konuşuyor sanki. |
|
Zorlu ve uzun iniş sonrası düz bir yolda yürüyor olmak çok iyi geliyor. Milas yönüne doğru yürüyoruz. |
|
Yukarıdan inerken gördüğümüz, şimdi arkamızda kalan taş ocağı. |
|
Milas yönüne doğru yürüdükçe hafif hafif alçalmaya başlıyoruz. Az sonra sol taraftaki yamaçlardan birine girip tırmanış başlayacak. |
|
Aşağıda Bahçeburun Köyü görünüyor. Daha ileride de Milas. Her ne kadar GPS'e bakıp yolu kaçırmış olsak da, tam bu fotoğrafta ileride (50 metre sonra kadar) sola doğru tırmanmaya başlıyoruz. Sağ taraf vadi tabanı zaten. |
|
Sola doğru yamaca tırmanışımız başlıyor. |
Toprak yoldan patikaya
girer girmez işaret görebiliyoruz ama sık değil. Yaklaşık 500 metre yürüyerek
zeytin ağaçları arasından oldukça dik bir çıkış yapıyor, 120 metreden 240
metreye bir anda çıkıveriyoruz. Artık dik çıkışlara alıştık. “Ben dik çıkışları
yürüyemem, çıkamam.” diyenler varsa çok da korkutmayalım çünkü patikalar zor
değil. Sonuçta 20 km. yürüyerek gün içerisinde bunun gibi çok uzun olmayan 2-3
çıkış yapıyoruz bunlar da tuz biber oluyor aslında. Dağlık bir bölüme göre
oldukça az sayılır.
Az önce yaptığımız dik
inişe nazire yaparcasına bu sefer çıkıyoruz. Çıkışımız sırasında insanın zeytin
ağacını kurtarmak için yaptığı taş destek de görülmeye değer. Bir yerde
kesilirken bir yerde bir ağaca bile bu kadar değer verilmesi ne kadar güzel ve
etkileyici... Böyle olunca da ağaçlar içerisindeki mutluluğu tarla sahibine
verdiği yüzlerce zeytin tanesi olarak göstermiş.
Çıkışımızı tamamladıktan
sonra benzer ama nispeten daha düz patikalarda yürümeye başlıyoruz. Akşamüstü
güneşi taşı toprağı kızıla boyamaya başladı bile.
|
Oldukça dik bir çıkışa başladık. İşaretler çok sık değil ama GPS olması güven veriyor. |
|
Kısa zigzag çizerek dümdüz tırmanıyoruz. |
|
Burada da her yer zeytin ağacı ve hepsinin üzeri zeytin dolu. |
|
Sarıkaya sonrası iniş ve bu çıkış bugünün en zorlu bölümü. Patika çok belirgin değil dikkatli yürümek durumundayız. |
|
İşte zeytine verilen değer. Ağacı kayrak taşları ile destekleyerek hayata tutunmasını sağlamışlar. hergün binlercesi bilinçsizce kesilirken doğanın ortasında BİR tanesine verilen değer. |
|
Çıkışımız tamamlanmak üzere. Zeytinliğe ait patikaya girdik. |
|
Çıkışımız hafifledi. Patika da belirgin hale geldi. İşaretler seyrek de olsa karşımıza çıkıyor. |
|
Ağacın üzerinde "X" işaretini görüyor, GPS kontrolünün ardından sağa dönüp bahçe duvarından geçtikten sonra yolumuza devam ediyoruz. |
|
Bahçe duvarının diğer tarafından yürüyoruz. |
Örme taş duvarların
yolumuzu çizdiği bu bölümde zaman zaman duvarlar üzerinden atlayarak da
yürüyor bir anda yükselip 240 metre seviyelerine çıkınca nefesimizin yerine
gelmesini kontrol etmeye çalışıyoruz. Ne olursa olsun 5 gündür yürüyoruz, daha
fazla da yürüyebiliriz ama yorgunluk zaman zaman çıkabiliyor. Sonuçta bu tür doğa
yürüyüşleri keyif için yaptığımız için bazı yürüyüş günlerinde abartıp,
bazılarında mesafeleri kısa tutup en azından 1-2 saat ekstra dinlenme süresi
kazanmaya çalışıyoruz ki vücutlar rejenere olsun.
Tepeye çıkışımızın
ardından arkadaki yamaca geçmek için dere tabanına doğru inmeye başlıyoruz.
Zeytinliklerin yanından yaptığımız bu 300 metrelik iniş kısa sürüyor ve cılız
akan küçük bir su kaynağının üzerinden geçerek karşı yamaca doğru tırmanmaya
başlıyoruz.
|
Karşıda görünen tepeye doğru çıkacağız. |
|
Dere yatağına doğru iniyoruz. |
|
Cılız akan derenin üzerinden geçerek karşı yamaca doğru tırmanmaya başlıyoruz. |
|
Tırmanıyoruz ama zor değil. Az önce zorlandıktan sonra bu bölüm oldukça kolay geliyor. |
Başlangıçta dik gibi
görünen yamaca çıktıkça sağdaki manzaramız da panaromik görüntüler sunmaya
başlıyor. Sabah yola çıktığımız Çomakdağ ve İkiztaşlar ileride ufacık
görünüyor. Yine de İkiztaşların tüm manzara içerisinde heybeti oldukça
etkileyici.
Taş döşeli patikalardan
yürüyor olmak eğlenceli. Hatta bazı kısımlar merdiven gibi. Adeta adım adım
çıkıyoruz. Bu bölümlerde manzarayı seyretmeden yola devam etmemek lazım.
Aşağıda kalan cılız su
kaynağından yaptığımız 700 metrelik yürüyüşün sonuna doğru yukarıda kamyon
seslerini duymaya başlıyoruz. Muhtemelen taş ocaklarına doğru giden kamyonlar
diye düşünürken patika kendini toprak yola ardından ne olduğunu anlayamadan
asfalt yola bağlıyor. Saat tam 16:00.
Asfalt yoldan tabii ki
yürümeyeceğiz sadece karşıdan karşıya geçeceğiz ama bu yolun Milas-Karpuzlu
yolu olduğunu belirtelim. Yani 5 gün önce yürüyüşe başladığımız Aydın’a bağlı
kasaba. Genelde taş ocakları tarafından işgal edilmiş tam bu noktadan
Karpuzlu’ya ulaşmak yaklaşık 30 km. Günlerce yol yürü sonra çıktığın nokta
başladığın yere 30 km. uzaklıkta olsun. Ne garip değil mi? Şakası bir yana
Beşparmak dağlarının kuzey ve güney cephelerini boydan boya dolandığımızdan
kaynaklı bu durum.
Yolun karşısına geçerek
tam karşıdaki tali toprak yola giriyoruz. Arasıra patikalara girsek de 1 km.
uzunluğundaki bu yol bizi Kargıcak’a kadar indirecek.
|
Geride bıraktığımız tepe. Az önce yaptığımız dik çıkışı fotoğrafınn önündeki sırtın arkasından yaptık. |
|
Manzara seyretme zamanı. Bu bölümlerde engin dağ, tepe, ova manzarası var. |
|
Manzara bu şekilde. Dün bu saatlerde dibinden geçtiğimiz İkiztaşlar buradan da (sağ üstte) görülüyor. |
|
Çok belirgin antik bir patikadan tırmanıyoruz. Bu tür yollarda yürümenin keyfini mutlaka yaşamalısınız. |
|
Toprak yola çıkıyoruz. Yukarıdan kamyon seslerini duymaya başlıyoruz. |
|
Asfalt yola ulaşıyoruz. Burası Milas-Karpuzlu yolu. ne ilginçtir ki bu yolun bir tarafı başladığımız, diğer tarafı yürüyüşü bitireceğimiz nokta. |
|
Asfalt yolda yürümedik bile. Önce sağa sonra sola baktıktan sonra karşıya geçip bizi Kargıcak'a indirecek patikaya girdik. |
|
Sağda geçmiş yıllarda kullanılmış orman yolu var ama biz soldan patikadan devam ediyoruz. İkisi de çok kısa bir yürüyüşün ardından birleşiyor. Toprak yoldan da yürünebilirmiş. |
GPS’e bakarak yolumuzu
belirlemeye çalışırken işaretlerin bizi zaman zaman sağlı sollu patikalara
sokup çok kısa sürede yeniden toprak yola çıkardığını fark ediyoruz. Dolayısıyla
toprak yolun takip edilmesinde hiç bir sakınca yok. Karia Yolu’nun dışına
çıkılmıyor bu konuda bir endişe olmasın.
Aşağıya doğru inip önümüz
açıldıkça aşağıda düz sayılabilecek bir yamaca kurulmuş Kargıcak Köyü’nü de
görmeye başlıyoruz. 300-400 metrelik bir yürüyüş ile köyün mezarlığına ve köyün
asfalt yoluna çıkıyoruz. Hatta sağda da Karia Yolu tabelasını görüyoruz. Artık
tabelalarda Karia’nın tören kenti Labranda’yı görmeye başladık. Milas’a
yaklaşıyoruz adım adım. Saat 16:15. Deniz seviyesinden 180 metre yükseklikteki Kargıcak’a
doğru iniyoruz.
Köye minibüs durağının
bulunduğu yerden giriyoruz. Köy içerisinde duvarlar üzerinde işaretleri
görebiliyoruz. Beşinci gün sonunda ilk kez hedefimize güneş henüz batmadan
ulaşıyor olmanın mutluluğu ile güneşi nerede batıracağımızı buralarda düşünmeye
başlıyoruz.
|
Toprak yolun bir kısmı kullanılmaya kullanılmaya patika haline dönüşmüş. |
|
Günün son durağı Kargıcak karşımıza çıkıyor. |
|
Köye doğru iniyoruz. Milas'ı seyreden bir yamaca oturmuş bu köy buradan ne kadar da güzel görünüyor. |
|
Köyün asfalt yoluna ulaşıyoruz. |
|
Kargıcak girişinde Karia yol tabelası kaşımıza çıkıyor. Rakamlar doğru kabul edilebilir. |
|
Kargıcak'a asfalttan iniyoruz. |
|
Köye giriyoruz. su molasını köye girer girmez 50 metre sonra göreceğimiz çeşmenin başında vereceğiz. Hatta köy dışında kamp atmayı planladığımız için yanımıza gece için bol su alacağız. |
Kargıcak çok sayıda eski
tip kesme taşlardan inşa edilmiş evlerin bulunduğu antik Labranda eteklerinde
kurulmuş bir köy. Anlaşılacağı üzere Labranda’ya çok uzak değil, sadece 6 km.
mesafede.
Köye girer girmez
karşımıza bir çeşme çıkıyor. Köy çıkışında kamp yapacağımızı planladığımızdan
suyumuzu içiyor sularımızı dolduruyoruz. Kargıcak içerisinde yürüdüğümüz
sokaklarda iki yerde çeşme gördük. Tekrar hatırlatmak gerekirse, yaz sıcağında
yürümüyorsanız yerleşimler arası mesafeler kısa olduğundan yürüyüşçülerin
sadece ihtiyaçları kadar su taşımalarını tavsiye ediyoruz. “Çantada bulunsun”
diyerek su taşınmasına hiç gerek yok.
10 dakikalık su molasından
sonra köy içerisinde camiye doğru yürüyoruz. Camiyi görüyoruz ancak camiye
gelmeden sola doğru çıkan köy içi yoluna giriyoruz ve yukarıya doğru çıkmaya
başlıyoruz. Taşlarla inşa edilmiş köy evlerinin bulunduğu sokaklardan
tırmanarak güneşi gören bir yerde çadırımızı kurup güneşi batırmanın hayali ile
günü sonlandırmak istiyoruz. Geçtiğimiz köylerin kendince bir çekiciliği olsa
da Kargıcak gerçekten farklı görünüyor. En azından arşınladığımız sokakları
büyüleyici.
|
Kargıcak içi sokaklar. |
|
Camiye gelmeden sola dönerek köyün yukarısına doğru çıkıyoruz. Burası ege mimarisinin görülebildiği bir yerleşim. |
|
Örülü duvar taşları çok etkileyici. |
|
Bahçe duvarları üzerinde işaretler görülüyor. Yine de dikkatli olup köy içerisinde camiye kadar yürümeden soldan köyün yukarıdaki mahallelerine doğru ilerlemek gerekiyor. |
|
Akşamüstü güneşi etkisini azaltmaya başlıyor. |
|
Bu şirin köyde evler ve bahçeleri öyle güzel ki... |
|
Kargıcak'ta bir ev. |
|
Kargıcak'ın dar sokakları |
|
Kargıcak Hatırası (Altuğ). |
Giderek yatay hale gelip, rengi kızıla
dönen akşamüstü güneşinin oluşturduğu uzun gölgeler eşliğinde saat 16:40’da
köyün dışına doğru çıkan patikalardan tırmanarak yürümeye başlıyoruz.
Köyün çıkışındaki kayrak
taşlarından yapılmış mezar taşları ile köyün geçmişinin eskilere dayandığını
anlayabilmek de mümkün.
Yerleşimi arkamızda
bıraktıkça çadırımızı kurmak için çevrede uygun bir yer aramaya başlıyoruz. Zeytinliklerdeki
çocukların seslerine doğru kafamızı çevirerek acaba bir düzlük var mıdır diyerek
bakınıyor olsak da tırmanış dik ve kayalık olduğundan bu pek mümkün görünmüyor.
|
Köyün dışına çıktıktan sonra yarın ulaşacağımız Labranda yönüne doğru tırmanışa başlıyoruz. |
|
Bu gece yol üzerinde bir düzlük bulup konaklamayı planladık. |
|
Zeytinliklerin yanından çıkışa devam ediyoruz. |
|
Köy mezarlığı. Herhalde yakın tarihe ait değiller. Üzerlerinde yazı, tarih, mezarlarda duvar yok. Herkes böyle bir arada yatıyor. |
|
Tırmanmaya devam ediyoruz. Tırmandıkça zeytinler yerini çam ağaçlarına bırakmaya başlıyor. |
|
Patikalar oldukça belirgin. Labranda'ya doğru yaklaştıkça patikalar taş döşeli antik yol halini almaya başlıyor. |
|
Mehmet güneşin keyfini çıkarmak için çadır kurabileceğimiz bir düzlük arıyor. |
|
Maalesef bu bölümlerde bir düzlük yok. Yürümeye devam. |
Hafif bir akşam esintisi
de başladığından çadırı rüzgar almayacak bir yere kurmak çok önemli. Bugüne
kadar şansımız hep yerindeydi şimdi de böyle olacağına inanıyoruz.
Kıvrılarak yukarıya giden
patikalar ve taş döşeli antik Labranda yollarını takip ederek çıkışımıza devam
ediyoruz. Zeytinlikler yerini çam ormanına bırakırken, köyün çıkışından
yaklaşık 15 dakika sonra Altuğ sağda çam ağaçları arasında tek çadırlık bir
düzlük görüyor.
Çantaları çıkartıp bölgede kamp atmak için fizibilite çalışması yaparak buranın çadıra uygun olduğunu anlayıp hemen kamp
için hazırlığa başlıyoruz. Çam ağaçlarının izin verdiği ölçüde Çomakdağ ve
Milas’ı gören bir manzarada çadırımızı kuruyoruz. Beşinci gün yürüyüşü de saat
17:00 itibariyle tamamlanmış oluyor. Yarın hedefimiz Labranda’ya çıktıktan
sonra Milas’a inerek yürüyüşümüzü tamamlamak.
Aydınlıkta çadırımızı kurduktan
sonra uzun zamandır düşünüp de yapamadığımız bir hayali gerçekleştirmeye
fırsatımız oluyor. Yanımızda taşıdığımız kuruyemişler ve Çomakdağ’dan satın aldığımız
kabak çekirdekleri ve Kargıcak’tan topladığımız narları ilerideki kayaların
üzerine oturarak yiyiyor, hem sohbet hem de hafif bir sesle müzik dinleyerek
güneşi batırıyoruz. Yürüyüşümüzün en keyifli anlarından biri olduğu kesin.
Birbirimize defalarca
anlattığımız çocukluk hayalleri, yapamadıklarımız, yapmak istediklerimiz,
espiriler ortalıkta uçuşuyor. İşte doğada kampın eğer anlaştığınız bir arkadaş
veya grup ile yürünüyorsa en keyifli anları bunlar.
|
Nar isteyen? Made in Kargıcak. |
|
Güneş keyfi. Bakmayın güldüğümüze ağlıyoruz yorgunluktan. Şaka tabii. Yürüdükçe açılıyoruz. |
|
Ayakkabılar, çoraplar fora. Aşağıda görünen yerleşim Milas. Bu kadar yakın ama biz önce Labranda'ya çıkıp sonrasında Kırcağız üzerinden Milas'a ineceğiz. |
|
Üşüdük ve çadıra girdik. Çadıra girmeden gün sonu aynen böyleydi. Yarın Karia'nın tören kenti Labranda'ya çıkacak olmanın verdiği bir heyecan var. Ege'de olmak çok güzel. Buraları yaşıyor olmak çok özel... |
|
Çadırın içerisindeyiz. Beşinci günün sonunda da Ege'nin kalbindeyiz...Bir kere olsun yorgunluğu, dönmeyi, bırakmayı düşünmedik bile ki yarın yürüyüşün bitecek olmanın hüznünü yaşamaya başladık bile. |
Güneş batar batmaz esinti
artıyor ve ortalığı sonbahar serinliği kaplıyor. Sohbete çadırda devam edip
yarın yapacağımız yürüyüşü de planlıyoruz. 650 metre seviyesindeki Labranda’yı
görecek olmak heyecan veriyor.
Karia Yolu’nun genelde
tercih edilen bölümleri sahile yakın Bozburun ve Datça parkurları ancak İç Karia otantik
olması, taşıdığı antik ve kendine has bir ruhu olması bakımından çok farklı. Deniz
yok diye yürümemezlik edilmemeli. Yorgunluk sebebi ile söylenmelerimizi bir
kenara bırakırsak beş gün boyunca buralarda yürümekten bir kez bile sıkılmadığımızı
tüm içtenlik ve samimiyetimizle söyleyebiliriz. Yürüyeceklerin yanlarına GPS alarak yürümek
şartı ile tabii...
SIMILAR ARTICLES